Büyük Oyunu - 1 Perde - 1 saat 15 dakika
Yazan Philip Ridley
Çeviren H. Can Utku
Yöneten Emre Basalak
OYUNCULAR:
Jill Zeynep Mataracı Bektaş
Ollie Tunca Soysal
Bayan Dee Ecesu Sevindik
Topal Kadın / Brandy / Yana / Miriam Zeynep Sönmez
Evsiz / Mitch / Larry Ali Ertekin
Kay / Jonathan Seyithan Tokkarabudak
Evsiz / Navneet / Tristan Nuri Cabaroğlu
Evsiz / İvan / Ted Sertaç Korkmaz
OYUNUN KONUSU: Ollie ve Jill, küçük evlerinde güçlük içinde yaşayan ve yeni doğacak çocukları için iyi bir gelecek planlayan bir çifttir. Bir gün gelen bir mektup ile tek bir kuruş ödemeden ev sahibi olacaklarının haberini alırlar. “Rüya evlerinin”. Ancak evin bir sürü eksiği vardır ve bu eksiği hiç tahmin etmeyecekleri bir şekilde tamamlayacaklardır. Yani tüm haşerattan kurtularak. Doyumsuzluğu ve tüketim kültürünü seyirciyle yüzleştiren bu oyun size çok basit bir soru soruyor. Siz olsaydınız ne yapardınız?
Oyunu 3 Şubat akşamı CSO Ada Ankara Ana Salon' da izledim. Öncellikle belirtmeliyim ki Ankara izleyicisi bu salon seçiminden memnun kalmadı. Yetmiş beş dakika süresince, izleyici ile oyuncuların duyusal temaslarına izin vermeyen, bizleri sanki gizli gizli tiyatro izliyormuş gibi hissettiren, akustiği nedeni ile repliklerin çoğunun uçuşup yok olduğu bu salonda tiyatro olmaması gerektiğini hep birlikte deneyimledik.
Yazarımız Philip Ridley; 1964 yılında Londra'nın Doğu Yakası'ndaki Bethnal Green' de doğmuş. Saint Martin's Sanat Okulu'nda resim okumuş ve eserleri Avrupa ve Japonya'nın her yerinde sergilenmiş. Eğitimini resim dalında görmüş olsa da resim, fotoğraf, edebiyat, sinema, müzik, tiyatro ile uğraşmış.
Suratına tiyatro ya da yüze vurumcu tiyatro (in-yer-face theatre) akımının öncüleri arasında yer almış. Bu akım, 1990' larda Birleşik Krallık' taki tiyatro yazarlığında ortaya çıkan şiddet, cinsellik, uyuşturucu, cinayet gibi ögeler içeren oyunlar yazma eğilimine verilmiş isimmiş. Işıltılı Haşerat oyunu da bu türün örnekleri arasında yer alıyor.
Ollie ve Jill yoksul bir mahallede yaşayan genç bir çift. Jill hamile ve ailelerine yeni katılacak bebekleri için daha iyi koşullarda daha iyi bir evde yaşamak istiyor. Bir gün beklenmedik bir emlak şirketi kendilerine ücretsiz, müstakil bir eve sahip olabilmeleri için bir fırsat sunuyor. Onlardan tek beklenen az bilinen o muhitin daha tanınır ve cazip olabilmesi için kendilerine verilen evi güzelleştirmeleri, böylece çevresindeki diğer konutların fiyatlarının artması. Bu teklifi kabul ederek eve taşınan Ollie ve Jill sıcak suyun olmadığı, ısınmayan neredeyse oturulmayacak kadar kötü durumdaki evi nasıl yenileyeceklerini planlamaya başlıyorlar. Ve sonrasında yüze vurumcu tiyatro başlıyor. Eve giren bir evsizi hırsız sanarak mutfakta yanlışlıkla öldürmeleri sonucunda eski püskü mutfakları gerçeküstü bir şekilde kataloglarda gördükleri mutfağa dönüşüyor. Bunun tesadüf olmadığını ve işledikleri cinayetle bağıntılı olduğunu keşfettiklerinde ise her gün yeni bir evsizi evlerinin farklı alanlarında katlederek hayallerindeki eve kavuşuyorlar.
Kavuşuyorlar ve bitiyor demeyi isterdim ancak yenileme istekleri hiç bitmiyor. Bir süre sonra bu ahlak dışı, yasa dışı, karanlık durumu öyle normalleştiriyorlar ki dekorunu değiştirmek istedikleri evleri için zavallı, evsiz, yoksul, kimsesiz kurbanları kandırıp evlerine getirip, öldürmeye başlıyorlar.
Oyun kurgusal olarak bir günah çıkarma merasimini andırıyor. Ollie ve Jill başlarından geçenleri ve neler yaptıklarını izleyiciye anlatarak kabul görmeyi, anlaşılmayı bekliyorlar. Oyunda tarihte başlarda günah çıkarmanın papazın önünde değil, toplumun huzurunda yapıldığı ve diğer insanlarca yapılanlar anlaşılabilirse, kişilerin bağışlanabileceklerine dair bir anlatı hatırlıyorum.
Yazarımız Ridley, tüketim tutkusu ve doyumsuzluğun sınırsızlığını vurgularken; bu uğurda insani değerlerin nasıl kaybedildiğini, insanlık dışı bu durumun nasıl normal, meşru ve sıradan bir hale gelebileceğini başarılı bir şekilde aktarıyor.
Emre Basalak rejisinde izlediğimiz temsil, suratına tiyatroyu bize göstermesi ve sahnede farklı deneyimleri izleyicilere ulaşabilmesi adına çok değerli bir çalışma. Sahne ortada dairesel bir platform üzerinde minimalist bir dekor ile kurulmuş. Kullanılan küçük tabureler her türlü eşya ya da bebek yerine geçebiliyor. Metinde yer alan bu olağandışı kurguyu oyuncular bizlere öylesine sıradan bir işleyişle yansıttılar ki, içlerindeki canavarı ayrımsayamadım :) Ortada canice, insanlık ve yasa dışı bir şeyler varmış gibi değil de gündelik hayatın akışı içerisinde süregiden normal devinimlermiş gibi izledim. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Çünkü yüze vurumcu tiyatro böyle mi olmalı yoksa seyirci koltukları biraz daha mı rahatsız edilmeli, sınırları zorlanmalıydı emin olamıyorum.
Oyun yetmiş beş dakika tek perde ile akıcı ve keyifli bir seyir sunuyor. Jill canlandırması ile Zeynep Mataracı Bektaş ve Ollie rolü ile Tunca Soysal başarılıydı. Oyunun sonlarında bir parti sahnesi vardı. Yan evlerde oturan varlıklı elit komşuları için Ollie ve Jill evlerinde parti veriyorlardı. O kısım sahneleniş anlamında oldukça çarpıcı ve etkileyiciydi. Siz olsaydınız ne yapardınız ya da sahip olmayı arzuladıklarınız için yapılabilecekleriniz sınırları nelerdir sorusunu samimiyetle kendimize sorabilmek için güzel bir fırsat. Oyunu daha küçük bir salonda, sıcak tiyatro atmosferinde izleyebilmeyi dilerdim.
Tiyatro herkes için, tiyatro daima!